/ 1 Yorum

Seda Yüksel

Garanti belgesini almayı unutmak

Herkes yaşantısının yolunu, bakış açısını değiştirecek kadar etkileyici en az bir olay yaşamıştır, işte burada bahsi geçen sene Seda’nın hayatının dönüm noktalarından sadece birisi…
Adımı biliyorsunuz artık, kısaca kendimden bahsedeyim. Bilgisayar mühendisiyim; “mühendislik” disiplinine babamın alışma azminden dolayı hayranım, herhangi bir şeyi çöz- ekten oldukça keyif alıyorum. Yüksek lisansımı yapıp, bir andan da tam zamanlı çalışırken, kısa sürede tez konumu Hodgkin lenfoma tanım ile ilişkilendirebilecek düzeye taşıyabilecek bilgi ve tecrübe sahibi oldum. “Nasıl fark ettin? elirtilerin nelerdi? Kanser tanısı aldığında neler hissettin? Tedavilere devam ederken, nasıl kendini motive ettin? Neler öğrendin?” dediğinizi duyar gibiyim…

Sıradan bir gündü, işten sonra spora gitmiş, spor sonrası celeyle belime kadar gelen saçlarımı kurutmaya ve taramaya çalışıyordum. Öyle uzun uzunca bakmam aynaya, bir anlık gördüğüm şey beni ürküttü, köprücük kemiklerim kendimi bildim bileli çıkık halde idi ve bugün birisi adeta görünmez olmuştu, boynum ön profilden asimetrik duruyordu. Sert, hareketsiz ve ağrısız bir yumru vardı, dün orada olmadığına adeta emindim, nasıl bir günde bu hale gelebilir ve fark etmem diye telaşlandım. Ailedeki doktorlara fotoğraf göndermek suretiyle derdimi anlattım. Ne olabilir anlamak amacıyla boyun ultrasonu yaptırmam söylendi, öğle aramda ultrason yaptırdım, elime oldukça dolu bir sayfalık rapor verildi. Sayfanın sonuna geldiğimde, o kadar fazla bilinmeyen vardı ki korku düzeyim artmıştı.

Sonrası hep bildiğiniz şeyler; detaylı kan tahlilleri, biyopsi, MR, tomografi, PET taraması sonuçlarına göre; “doğru tanı” ve “doğru tedavi”ye ulaşma çabası… Tüm işlemleri sanılanın aksine büyük bir sakinlikle, genelde hastanın refakatçim olduğu sanılarak tamamladım. Tahlil ve görüntüleme sonuçlarından biri diğerini çürütecekti ve ben zerre hasta hissetmediğim için bu potansiyel hastalıklar sillilesinden kurtulacaktım. Tahmin ettiğim gibi olmadı, tüm her şey birbirini doğruladı. Karın kaslarımın yanında, tümörlerim de varmış hem de kötü huylularından… Dört yıldır haftanın en az üç günü aktif olarak spor yapmaktaydım; yediğime, içtiğime, satın aldıklarıma kutuların arkasındaki en küçük satırları okuyacak derecede dikkat ederdim; sigara kullanma alışkanlığını hiç edinmemiştim. Sağlıklı olmamı garantileyeceğini düşündüğüm her şey, bir anda tuzla buz olmuştu, büyük bir şeyi es geçmişim “garanti belgesi”ni almayı unutmuşum. Tanıyı almadan üç ay öncesi- ni düşündüğümde, ön tanısı “Gül hastalığı” olarak konulan tüm derimi tırnaklarımla yüzmek istercesine şiddetli kaşıntılarım vardı; Ankara ayazında incecik, sadece pamuklu şeyler giyerek, camı genelde açık olan bir kış geçirmiştim. Hodgkin lenfoma bir yerden ben geliyorum demiş ama şişmiş haldeki lenf bezini fark etmeseydim, anlamamız daha uzunca bir zaman alacaktı gibi duruyor.

Gözümün içine bakarak, o an sadece bana canı gönülden seslendiğini hissettiğim minnetimi dile getirmeye kelimelerin kifayetsiz kalacağı canım doktorum, kesin tanıyı koyduğunda artık beni dönülmez akşamın ufku bekliyordu. Hissettiğim şeyler alabildiğine dram içeriyordu, uçurumdan aşağıya yuvarlanan arabada olma hissi diyebiliriz. Sırasıyla; inkâr, öfke, kabullenme, tedavilere ve süreçlerdeki yeni benlere uyum sağlam şeklinde birbirini kovaladı. Ben ne zaman aynı hastalığı alt etmiş birini tanıdıysam, onun gerçek hikâyesine dokunduysam, ayakta durma gücü ve devam etme hevesi buldum. İnternetten detaylı araştırma yapabilmeyi hep iyiye kullandım, sosyal med- yadan 2016 yazında benimle beraber ABVD rejimine dünyanın dört tarafından başlayan kader arkadaşlarım oldu, sürekli iletişim halindeydik. Şimdi çoğu evlendi ve çocuk sahibi oldu, çok fazla zamandan bahsetmiyorum iki sene oluyor tedaviler biteli, ama hayatlarımızda bir sürü şey değişti. Yüksek lisansımı bitirebildim ve yaşantımı daha anlamlı kılan ruhdaşımı bulabilme şan- sına eriştim. Otuz olabilmek hiç bu kadar kıymetli olmayacaktı.

Milli Piyango’dan büyük ikramiyenin sana çıkma olasılığını düşün, “Neden ben?” diye sormazsın, ama yine aynı düşük olasılıkla ters bir şey başına geldiğinde aklına gelen ilk soru “Neden ben?”. “Neden sen olmayasın?” şekline çevirebilirsen soruyu, çok fazla şey değişiyor aslında… Başına gelebilecek olayları kontrol edemesen de, en azından davranışlarını ve algılama biçimini değiştirebilirsin.

“Atletler pozitif olmalıdırlar. Bir önceki müsabakayı kaybetseler de, bir sonrakine katılmak için güç toplamaya uğraşırlar.” Bende bu sözden güç alarak her ne kadar yan etkilerle sarsılsam da bir sonraki tedaviyi zamanında alabilmek için kendimi fiziksel ve zihinsel olarak besledim, hazırlandım. Çok değer verdiğim antik Japon felsefesinden biraz bahsetmek istiyorum: “Kintsugi” tekniğini kullanan sanatçılar kırılan seramikleri altın ve gümüş ile birleştirerek, benzersiz eserler ortaya çıkarıyorlar. Kırılma bir bozulma ve yokluğa gidiş değil, yeni bir varoluş biçimi olarak kabul ediliyor. Aslında bizim tüm tedavi sürecinde yaşadıklarımız ve negatif dahi olsa hissettiklerimizi toparlayıp, çok daha değerli bir varlığa sahip oluyoruz. Kimsenin öğrenemeyeceği, hissedemeyeceği, fark edemeyeceği şeylere erişebileceğimiz kapılar açılıyor. Kuş cıvıltılarını, yağmurun sesini işitebilmek; zorlanmadan nefes alabilmek, enfeksiyon kapar mıyım diye düşünmeden burnunu bir buket çiçeğin içine daldırabilmek ne güzel şeylermiş, farkına bile varmadığımız… Benim için her şey artık daha da kıymetli ama en mühimi de “SEVGİ”. Yaşanan her şey değerlidir; iyi-kötü, acı-tatlı… Hayatı kocaman bir defter olarak düşünürsek, bu yaşadıklarınız sadece inanın birkaç sayfasını oluşturuyor. Sonrasında diğer yapraklar var, bomboş doldurulmayı heyecanla bekleyen…
Tünelin sonu, aydınlık… Bu da geçecek…

Seda Yüksel

Kategori Ben de Kanseri Yendim



İlişkili Makaleler


Cep telefonu melek mi şeytan mı?

Cep telefonu melek mi şeytan mı?

Cep telefonları… Hayatımızın vazgeçilmez parçaları… Her gün sabah kalktığımız andan gece yatana kadar hem iletişim aracı olarak kullanıp hem de...



Yorumlar

  • Guzelligin, sevimliligin hic ama hic unutmadim seni. Hayat bir sekilde cocukluk arkadaslarini baska baska yerlere savuruyor. Kucukluk anilarimi sakladigim bir kutuda Berrin’in bana cizdigi minik bir araba resmine denk geldim ve aklima dustunuz. Seni daha once de sosyal medyada cok aradim ama bulamadim. Ta ki bu gune kadar. Yasadiklarin hakkinda en ufak bilgim yoktu, bu kadar basarili bir sekilde atlatmana cok sevindim guzelim.

Bir cevap yazın